YILDIZLI GECE

Manevi yolculuğunun başlangıcıydı. Sene de birkaç saat ya da birkaç gün ulaşabiliyordu kendisine. Zaman o kadar hızlı akıyordu ki, içsel yolculuğuna çıkmak istediğinde alırdı eline defter ve kalemini işte o zaman yavaşlatabilirdi hızını. Böyle hissettiği anlarda “Zamanı yavaşlatmak ve hızlandırmak artık kendi elimde” diye düşünürdü. Sanki elinde sihirli bir değnek vardı, en sevdiği şeylere sarılarak yavaşlamayı keşfetmişti.

Aslında zaman yok diyenleri, kendisinin de için de bulunduğu bu hızlı yaşamda akarken anlamış ve fark etmişti. “Yavaşla! Nereye gidiyorsun? “ kendisine dedi.

Yavaşla…

Bilirdi bu kapitalist düzende senenin birkaç günü vardı, izin diye kendisine verilen,  o da bu kez bu sınırlı günlerini manevi yolculukla geçirmeye karar vermişti. Yıllarca beklettiği zamansız yolcuların kabirlerini ziyaret edecek,  onların değil aslında kendisinin ölü olduğunu hatırlamak ve yaşarken uyanmanın yolunda onların enerjisini hissetmek, bir nevi kendisini şarj etmek için ailesini de yanına alarak yolculuğa çıkmıştı.

Onların yolu uyanamamışların anlayacağı şekilde kolay değildi. Haliyle ziyaretleri de meşakkatli ancak bir o kadar da güzel olacaktı. Hissediyordu! Önemli olan yolculuktu. Yaşamda bir yolculuk değil miydi? Bulanlar da arayanlar değil miydi?

Aramanın kıyısında ki yolculuk ilerlerken daha birkaç kilometre yol alamadan arabaları arıza yapmış, bir süre bu şekilde ilerleseler de, araba durmuş, bu sefer çalıştıramamışlardı. Baktılar olacak gibi değil, mecburen arabalarını yol kenarındaki bir keresteci dükkânının önünde park edip beklemeye koyulmuşlardı. Eşi söylenmeye başlamış, “Arabayı çalıştırabilirsek, geri dönelim, bu şekilde varamayız gideceğimiz yerlere” demişti. Bir süre daha bekledikten sonra, önlerinde beyaz bir araba durunca, bakışları gelen arabaya dikkat kesilmiş, içindeki kişiyi arabadan inene kadar incelemiş,  neden pür dikkat baktığına anlam verememişti; sanki o an kalbi konuşmuş, “ Yardım edebilir “diye hissetmişti.

 Adam arabasından inerken bir bacağının aksadığını fark etti, yavaş yavaş keresteci dükkânına doğru ilerlerken, adam da onlara bakıyordu. Yanlarından geçen adamın ardından, eşinin eline boş bir şişe,  verip keresteciden su almasını istedi “Belki de arabanın suyu eksilmiştir” diye düşündüklerinden, eşini dükkâna gönderdi. Epeyce bekledikten sonra, adam,  eşi ile birlikte yanlarına doğru gelmeye başlamış, göz göze gelmişlerdi, başlarını önlerine eğerek sessizce selamlaştılar. Adam arabalarının kaputunu açarak incelemeye başladıktan sonra , “ Su kaçırıyor” dedi. Bu kadar kısa sürede nasıl anladığını merak edip tam soru soracakken,  “Ben tamirciyim” demişti. Yüzünü aydınlatan bir sevinçle “Allah gönderdi, sizi bize” diye söze atıldı. “İnanamıyorum, bu ıssız yolda sadece bir keresteci dükkânı var. Arabamız arızalanacak da, sizin buraya geleceğiniz anda biz de burada olmuş olacağız, bu nasıl bir tesadüf?“diye söylenirken, bir yandan da biliyordu ki hayatta hiçbir şey tesadüf değildi. Elbette, her şeyin ilahi planda bir yeri, görevi ve zamanı vardı.

Adam kendi aracındaki takım çantasını almaya giderken o da yardım edebilmek için eşlik etti. Arabalarının başına döndüklerinde bir yandan sızıntının yerini bulmaya çalışırken bir yandan da adının Osman olduğunu söyleyerek hayat hikâyesini etmeye başladı.

Osman Amca bacağını meğer onlar gibi, yol kenarında arıza yapan bir araca yardım edebilmek için durduğunda, arkadan çarpan bir aracın etkisiyle kaybetmiş. Üstelik çarpan aracın sahibi, bulundukları bölgedeki hastanenin başhekimi ve epeyce hatırı sayılır birisiymiş. Osman Amca ile hiç ilgilenmemiş, tedavi süresi uzun zamanını almış. Osman Amcanın söylediğine göre derdini büyükşehir hastanelerinde aramak zorunda kalmış, çarpan adam, bu sürede ne tedavi masraflarına destek olmuş ne aramış ne de sormuş. En sonunda Osman Amca dava etmiş ancak adam bir şekilde davadan sıyrılmış. Hâlbuki bir hastanenin başhekimi olarak tüm imkânlar elinde varken yardım etmeyi değil vicdansızca bu işten sıyrılmayı seçmiş. Netice de böyle acı tecrübesi varken,  selam vermeden keresteciye doğru ilerlemiş ancak eşini elinde su şişesi ile görünce dayanamayıp sormuş ve yardım etmeye karar vermiş. Arabaya su takviye ettikten sonra,  ”Az ileride yoldan sapınca sanayi dükkânım var, benim işim burada biraz uzun sürer, siz sanayiye gidin orada herhangi biri usta size yardımcı olacaktır” dedi. Tüm iyi dileklerde bulunarak oradan ayrıldılar.

 Sanayiye doğru ilerlerken, bir yandan da olayın etkisiyle,” Bak görüyor musun? Bu yol da Allah bizi sıkmadı kurtarıcımızı da gönderdi “diye içinden geçirdi. Şükrederek, geri dönmek yerine manevi yolculuğunda ilerlemek istedi.

Sanayiye vardıkların da gözlerine kestirdikleri ilk dükkâna girmeye karar verdiler. Onları üzerinde tulumu elinde aletleriyle yaşlıca bir usta karşılamıştı. Selamlaştıktan sonra, yolda Osman Amca ile karşılaştıklarını söyleyip arabanın tamirine geride kalan sohbet tadında diğer usta ile devam ettiler. Tamir işi o kadar uzun sürmüştü ki çocuklar da kendileri de acıkmıştı. İşine dalmış ustayı meşgul etmek istemediklerinden bitişikteki dükkâna gidip yemek siparişi verebilecekleri bir yer var mı diye öğrenmek istemişlerdi. Dükkânın girişinde gözü sandalyenin üstünde yatan bir kedi ailesine ilişti. Anne kedi, meğer burada bir kaza geçirmiş ve bir bacağı ezilmiş. Dükkânın sahibi veterinere götürüp tedavi ettirmiş, o gün bugündür de baba kediyle beraber dört yavrularıyla dükkânı mesken etmişler. “Tekrar kontrolü için şehre götüreceğim” deyince, ”Ne kadar güzel kalbiniz var dünya sizin gibi iyi kalpli insanlarla dolu olsa keşke “diye minnet duydu. Bir canı iyileştirmek için, şehre varabilmek için kilometrelerce yol almak ancak iyi bir kalbe sahip olmayı gerektiriyordu.

Arabanın yanına döndüklerinde Osman Amca geri gelmiş, “Ben geldim siz hala buralardasınız” diye esprisini yapmıştı kalan sohbet eşliğinde, yemekler yenilmiş,  arabaları tamir edilmişti. Yolculuğa kaldıkları yerden devam edebileceklerdi.

Yola çıkalı daha yarım saat bile olmamıştı ki, araba hararet yapmış tekrar arabayı yol kenarına park etmek zorunda kalmışlardı. Bu sefer arabanın durduğu yer bir orman kenarıydı, herkesin morali bozulmuştu. Artık eşini ne ile ikna edebileceğini bilmiyordu. Eşi, “Her şey de bir hayır var” deyip dönmek için kararını vermişti.  Üstelik çocukları da çok sıkılmıştı, ne yapacağını düşünürken onlara “Bu yolun kolay olmayacağını ama vazgeçmek de istemediğini “söylese de bu şekilde nasıl ilerleyeceğiz sorularına da yanıt veremiyordu.

Arabanın kaputu tekrar açılmıştı ki, ormanın içinde park halinde duran bir aracı fark etti, “Burada biri var! “dedi. Gördüğü araba hareket edip yanlarından geçecekken arabayı kullanan adam selam verip ne olup bittiğini sordu. Durumu izah ederlerken arabadan indi, halinden bir iş adamı ya da asker kökenli birisi gibi duruyordu. Adam kendisini  “Ben sanayiciyim az çok anlarım bir bakıyım” diye tanıtarak tamir işine koyulmuştu. Fışkıran kaynayan suyun yerine soğuk suyu tekrar doldurup kapağını kapatıp şimdi yolunuza devam edebilirsiniz” deyip, el sallayarak yanlarından ayrıldı. Giden adamın ardından kararsız gözlerle baktılar. Umudu kalmayan eşini nasıl ikna edeceğini bilmiyordu, bu yola devam etmek onun en çok istediği şeydi, üstelik dört saatlik mesafe onlara yaklaşık sekiz saate mal olmuşken.

“Bak dedi demek ki bu enerjinin akması gerekiyordu o da biliyordu ki, sıcak su fışkıran kapağı açmak çok tehlikeliydi. Bunu bilerek kendisini riske atıp, hiç tanımadığı birine yardım edebilmek adına kapağı açtı, yanabilir, kendisine zarar verebilirdi.” Belki de su deposunun için de kalan tortu da olabilirdi ve temizlendi her neyse bilemiyorum, o enerjinin bu şekilde patlayıp dışarı çıkması gerekiyordu,  bence de adam haklı biz artık yolumuza devam edebiliriz söz başka arıza çıkarmayacak hissediyorum “diyerek eşini ikna etti ve yolculuk çocuklarının da kabulü ile devam etti.

Ziyaret etmek istedikleri birkaç yerden birine vardıkların da artık saat gecenin on biri olmuştu ve çok ıssız nerdeyse terk edilmiş bir köy gibi bir yerdeydiler. Türbenin yerini de tam olarak bulamamışlardı, uzaktan dua ederek ayrılmak zorunda kaldılar. O bölge de ziyaret edilecek başka yerler olmasına rağmen, bölgeye dört saat mesafe de başka şehre giderek oradaki ziyareti gerçekleştirmeye ve geceyi de orada geçirmeye karar verdiler. Evlerine dönüş yolunda da ziyaret edemedikleri yerlere uğramaya karar verdiler.  Yol ilerlerken hangi yoldan gitmeliyiz diye araştırma yaptıklarında, cep telefonuna girdikleri rotada gösterilen yoldan ilerlemeye karar verdiler.  Yol upuzun ve dar bir yoldu, birkaç tırdan başka, neredeyse araba geçmiyordu. Yolun sağında ve solunda hiçbir yerleşim alanının olmadığı gibi sadece düz ovaların hâkim olduğu bir yoldu. Sürekli inişli çıkışlı olması nedeniyle eşi tedirgin olmuş, sık sık arıza yapan bir araçla bu yol onlar için alternatif olmayacak kadar da tehlikeli görünüyordu ancak artık geri dönüşü de onlar için imkânsızdı.

Yolda ilerlerken biraz dinlenmek için tali yol olan bir yolun ağzında durdukların da gökyüzünün inanılmaz parlak olduğunu gördüler, hayatları boyunca görmedikleri kadar çok yıldız vardı ve hepsi birbirinden parlak olmak istercesine yarışıyorlardı, sanki hızla sürekli bir lambayı açıp kapatmak gibiydi. Gökyüzünde Samanyolu oluşturmuş yıldızlar kümesi bile vardı, bu nasıl bir muhteşemlikti sanki bir başka gezegende gibi ya da başka bir kubbenin içinde gibiydiler. Bu kadar şahane ve bu kadar güzellik karşısında diller lal olmuş, hayret makamını yaşıyorlardı, böylesi bir gökyüzü gerçek olamayacak kadar muhteşemdi, seyretmekten kendilerini alamasalar da yolculuğa devam etmeleri gerektiğinden yol almaya karar verdiler, arabadan sürekli başını dışarı çıkarıyor ve gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu.

Artık camı kapatıp yolu seyretmek isterken beyaz bir güvercinin arabanın camının önünden kanatlandığını gördü. Eşine, “Sende gördün mü ?”dedi, eşi “Evet gördüm” yanıtını verince bunca zorluğun ardından gelen güzellikleri görmenin ve doğru yolda olduklarının göstergesini de Rabbi onları yalnız bırakmayarak göstermişti. Sanki “Hoş geldiniz, hoş geliyorsunuz” der gibiydi. Hissediyordu, bu yol başka yol ancak arayanların talip olanların, maneviyatı içselleştirenlerin yoluydu. Hep ışık değil miydi? Işık da kendini ancak karanlıkta gösterebilirdi, karanlıktan doğan ışık bu denli fark edilebilirdi.

Tıpkı hayatın zorlukların da birkaç gün ya da birkaç saat bile içselliğini hissedebilmen adına geçirdiğin o dakikalar, senin görmeni sağlıyordu. Bak diyordu yaşıyorsun, yeri geliyor zorlanıyorsun ama sanır mısın ki yalnızsın, her yerden seninle konuşan YARADANIN var. Gökyüzünden bir beyaz güvercinden, bir tamirciden,  esrarengiz bir kişiden… Sen orada olacaksın da aynı anda yanına tamirci oraya gelecek, sen orada olacaksın da adamın birisi yorulmuş dinlenmek için arabasında istirahat ederken seni görecek ve sana yardım edecek. Günlük yaşantımızda istesek bile, ayarlayamadığımız görüşmelerimiz, randevularımız varken,  senin planın uymazken, YARADANIN her şeyi senin için planlıyor, biliyor ki niyet etmişsin kırar mı seni? Üzer mi? Yeter ki her şey senin yararına olsun. Durduğun keresteci dükkânın adı yıldız, yemek yediğin, siparişini verdiğin yerin adı yıldız, geçtiğin yollar yıldızlarla dolu! Sen fark et diye hepsinin adı yıldız olmuş, bunlar da tesadüf olabilir mi? Tesadüf olamayacak kadar gerçekler, niyetin temizse,  ilahi plan da, yıldızlarla dolu yerde zaman yavaşlar, sen yavaşlarsın kendine, gerçek sana bir adım daha yaklaşırsın, her şey kendini bulman bilmen için değil mi bu hayatta?

Yol her türlü devam eder, önemli olan yolun sonu değil, yolculuğun güzelliğidir…

Allah’ın sırrı sensin;

Kalbine yolculuk et…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

GÖBEKLİTEPE

Çalıştığım bir firmanın toplantı odaları Göbeklitepe, Zeugma, Çatalhöyük diye isimlendirilmişti ve çocukluğumdan gelen arkeolojiye olan ilgim bir arkeoloji dergisine üyeliğim ile desteklenip Anadolu’daki gizemlerin yolculuğuna beni çekmişti. Yoğun olarak 2015…
Görüntüle

HACI BEKTAŞ-İ VELİ

Kendini aramanın ve bulmanın yolunda iken ona yer yer kitaplar, yer yer bir avuç insanla yaptığı muhabbet eşlik ediyordu. Nefesin etkisini keşfetmiş, kuantum’un dünyasına adım atmış ve tasavvuf yoluna giriş…
Görüntüle

HACI BEKTAŞ-İ VELİ VE AGARTA  

“Nevşehir ziyareti bitmiş evlerine dönmüşlerdi, aklı o kadar karışmıştı ki sorular sormak araştırmak istiyordu ancak o kadar az bilgiler vardı ki onları da defalarca dinlemişti ve karar verdi kitabın yazarını…
Görüntüle

HZ.YUŞA

Bir evin bahçesi güllerle doluydu, mis gibi kokuyor ve öyle güzel görünüyorlardı ki, güllerin başında durmuş, kokluyor, bir yanda da kalbindeki o hüzünle ağlıyordu. Sırtı dönük olarak dururken bir denizin…
Görüntüle

ARİFLERİN KARDEŞLİĞİ

“Konuşan yerler yüreklerdi ve aynı aşkın vurgunu olmaktı.”Modern çağın dervişi gibi yola koyulmuştu, plansız ve programsızlardı. Yola çıkmadan, niyet ettiğinle değil, yolun götürdüğü ile buluşurdun. O yol ki belki bir…
Görüntüle

UKRAYNA

Kültürünü içine çekmek için çıktığı yolda, görecekleri, kafasındaki dönüşmesini bekleyen konulara ışık olacağını hissederek heyecanlanmıştı. Dönüşü başka olacaktı. Her şeyin ama her şeyin kıymetinin bilinmesi gerekliliği çok büyük devasa şeylerde…
Görüntüle