BİRİKTİRDİKLERİNDEN KURTUL…

Dünyanın aldığı hal sanki sancı çeken kadının doğumunu beklemek gibiydi. Yaşam sevinci nasıl bir şeydi ve hangi anlarda açığa çıkmaktaydı, acele etmeden sakince dilinin ucuna geleni heceledi. Din-gin-lik halinde diye cevap verdi. Yaşam sevinci dingilik halinde kendini açığa çıkarmaktaydı. Hâlbuki insan her an dinginlikte olamıyordu. “Kabul et” dedi hayatımızda her gün telaş halinde günleri ve ayları kovalıyoruz. Bir bakmışız ne çabuk geçmiş yıllar değil mi? Yılların çabuk geçtiğini düşündüren herkesin ve kendisinin de hep yapmak istedikleri için ya da yapmak zorun da hissettiklerinden kaynaklı kendini de özgür hissedememesinden kaynaklı olabilir miydi?

“Biriktiriyoruz çünkü” dedi, “kaç yaşında olursak olalım hep doğduğumuz andan beri her ne yaşıyorsak her kiminle yaşıyorsak ya da her kiminle çalışıyorsak onlarla olan davranışlarımızı, öfkelerimizi, birkaç mutlu anımızı, söylemleri, tartışmaları ve kavgaları biriktiriyoruz” dedi. “Peki, biriktirmezsek ve her yeni güne yeniden biriktirdiklerimizden alıntı yapmadan o güne yeni yaşanacaklar için fırsat vererek başlasak ne olurdu?” dedi. Bir çocuk annesi ya da babasına ya da arkadaşına kaç gün küs kalabilirdi? İstediği oyuncak alınmadı diye her gün ya da yıllarca anne babasına sitem edebilir miydi? O oyuncak alınmadı ve ben de ona göre davranışlarımı ölçmem gerekiyor mu diyordu ya da saatine varmadan tüm içtenliğiyle sizden gülümsemesini esirgiyor muydu? “Hadi ama yapma” dedi.  “Artık çocuk değiliz ve hayatta gerçekler var”. Çoğu insan iş yaşamında yaşadığı sıkıntılardan dem vurur aslında ilişki şekli fark etmezdi, bu iş, aşk, evlilik aile ilişkisi hepimizin bir diğerleri ile oluşturduğumuz kalıplarda ilişki modelleri vardı. Belki bir şirkette ekip içinde çalışırsın ve her gün aynı insanları görürüsün hatta ailenden çok onları görürsün çünkü kapitalist sistem günümüzde her şeyi kaynağından koparmak istercesine dizayn edilmiş.

Yıllarca çalıştığın bir yerde, yeni işe başladığın zamanlarda, çalışacağın insanlar hakkında bir fikrin yoktur ve kendini olabildiğin en anlayışlı açık halinle insanlara sunarsın, işler yolunda gitmediğinde stresten karşındaki kişi sana kaba davranmıştır ve sende o kabalığı hemen birikime almışsındır. O seni kırmıştır ve de sen haklısındır. Sonraki günler ve daha sonraki günler her zaman birikime atılacaklar vardır,  haksızlıktır yaşadıklarımız, emek verdim, şöyle yaptım, böyle yaptım yaranamıyorum deriz. Biriktirdikçe biriktirir ve o kişiyle olan bağ kopar ve arada kocaman bir dağ oluşur. Her yeni gün, güne o biriktirdiklerinle başlar, o biriktirdiklerinle davranır ve ona göre harekete geçersin. Anlaşmalar yaparız kendimizle asla bundan sonra ona değer vermeyeceğim ya da bana bu yaptıklarının karşılığı göstereceğim deriz ya da en yüce adalete havale edenlerden oluruz. Yeni gün doğmuş hayat sana yeni bir fırsat vermiş o huzuru başkasının böyle kaçırmasına izin veremem deriz ya da içimize atar yaralarımızla kaldığımız yerden mücadeleye devam ederiz. Fark eder mi her ikisinde de özgür değilizdir, almıştır bizi çemberine yaşarken biriktirdiklerimiz. Neden; çünkü odağımız, davranış biçimimiz birikintiden gelenlerde saklı.

“Ne yapmalıyım biri beni kırmışsa, haksızlık etmişse görmezden mi geleceğim?” dedi. Hayır, bunun adı görmezden gelmek değildir. Bilinçsizce hayatlarını yaşayanlara inat, bilinçte kalmaktır. O insanlar sana bilinçsizce davrandı diye sen bunu kendine yük yapamazsın bu kadar değersiz değilsin. Sana yeni bir gün verildi belki sadece bugün yaşayabileceksin ve o doğduğun tarih yazan ve ne zaman öleceğini bilmediğin mermer parçasına ölüm tarihini bugün vereceksin değer mi başkasının bilinçsizce yaptığı hareketleri kendine yük edip yüklerini ağırlaştırmaya, bunun adı haksızlık karşısında sessiz kalmamalıyım demek değildir.  böyle dersen egon konuşur seninle çünkü o hep açtır,  beslenmek ister ve hep insanı kurban psikolojisinde tutar ki sürekli haklı olsun. Bu biri iki görmektir, hâlbuki hayatta kendimizin yaptığı eylemlerden sorumluyuz. Birisi gelip bizimle birlikte el ele, kol kola ölmeyecektir. Ölmek bu odadan diğer odaya geçmek gibidir. Oraya kendin bir başına gideceksin o yüzden yaptığın eylemler ve sonuçları,  nerede ve ne şartlarda nasıl bir odada kalacağını belirleyecektir. İzlediğimiz filmlerde hep bir aksiyon ya da bir mücadele vardır,  bu hayatta senin başrolünde olduğun filmin. İzler misin, baştan aşağı mutlu giden filmi, seni alsın götürsün ağlatsın ya da güldürsün, düşündürsün ya da komik olsun hep bir mutlu edici hikâyeler ve aynı zamanda üzücü hikâyeler de vardır ve film boyunca bu ikisine de yer verilir. TITANIC batmadan yolculuğu devam etseydi sonu mutlu bitseydi daha mı fazla seyredilirdi ya da şu an izlemeyenin kalmadığı bir film olmasında geminin batış hikâyesi mi izleyenleri etkiledi?

Hayatta böyle yaşadığımız her şey bizim için, bizim daha iyi bir form haline gelebilmemiz için ve iyi de kalıp kendimizin en hakiki varlığı olabilmemiz içindir. Başkalarının davranışları bizim davranış biçimimiz etkilememeli, bunun için kendimizi kasmaktansa özgürleştirmeli ve nasıl huzura geçirip, özümüzle bağlantı da kalacaksak öyle olmalıyız ve bu koşuşturmacada kendimize hep bir alan bırakmalıyız ki o alanda içimizi duyabilelim.  çünkü dinginlikte yatar bütün güzellikler, icatları gerçekleştirenler hep bu alandan doğurmuştur o icatları ve hep o alanda gelmiştir.  ilhamları ya da hislerimiz daha açık ve net olmuştur ve yaratıcılıklar o alanda çıkmıştır. Koştururken değil dinginlikte fark etmişizdir en anlamlı olanı ve o yüzden her ne iş yapıyorsak, her kimle yaşıyorsak odak noktamız oralar değil kendimiz olmalıyız.  “çünkü sen değişirsen dünya değişir” elbet duymuşuzdur bu sözü bir yerlerde. Yaşananlar bize birer katkı ve hep bir şeyi daha iyi görüp aynalık etmek için var ve biz o yaşananlarda karşımızda ayna varmışcasına kendimize odaklanıp kendimizi özgürleştirip, dinginleştikçe huzurda kalıp direnmedikçe bize bakan aynalarda temizlenip parlayacaktır. Dünya uyanışı doğurmaya çalışıyor. Hadi el birliğiyle bu sancıdan kurtaralım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

AN’DA KAL…

Bizdeki bu dünyaya geliş amacımızı açığa çıkaracak, köklerimizden yeniden doğmamızı sağlayacak, bize seslenilen, bizimle oradan iletişim kurulup konuşulan bir yer var, burası tam da içimizde;  evet orası kalbimizdir. O kadar…
Görüntüle

KENDİNE BAK…

Herkes, “Ne der?”değil,“Ben ne derim? “olmalıydı. İçinde sindirmediklerinle başladığın gün, kimler seninle birlikte nasiplenecekti bu sindirilememişlikten, kendine vermediğin o değeri sana kim verecekti, kendine duymadığın öz saygıyı kim sen vermezken…
Görüntüle

DÖL YATAĞI

Saydam saydam süzüldüğünde gözyaşları, içinde kopan fırtınaları dinmeyecek durmayacak gibi hissettiğinde, o ana geldiğinde, işte o an, bilemezdi hep safsaladıkları “AN” dedikleri şey bu olsa gerekti. İçinden çıkılamaz bir hal…
Görüntüle

SENİN GİBİ…

Hayat bir ağacın dalında asılı yaprak gibidir. Düşleyin yaprağın yaşamını pırıl pırıl, yeşilin en güzel tonunu taşıyıp parlarken, baharın en güzel zamanlarını yaşarken, bol güneşi damarlarına kadar çekerken, etrafında uçuşan…
Görüntüle

EDEP

Dünya kazan ben kepçe ararım gündüz gece… Bu söz diline dolandı. Neden dolandığını da biliyordu çünkü kendi ışığını arıyordu, parlamayı varoluşunu bulmayı ve o huzura kavuşmayı. O huzur ki anlatanların…
Görüntüle

GECE GÜNDÜZ

Gökyüzünden doğan nidalar, uçsuz bucaksız bizi kucaklayan kocaman gökyüzü, günümüzü ayrı, gecemizi ayrı aydınlatan Güneş ve ay. Güneş tüm ihtişamıyla yavaş, yavaş doğar ve ışıklar içinde yaşamımıza parlar, batma vakti…
Görüntüle