Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
95.Tin Suresi/5.Ayet
“Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik/ Daha sonra, onu aşağıların en aşağısına indirdik.”
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ
Summe redednahu esfele safilin.
1/ Do-fiştir, priz ise sizsinizdir. Dünyadasınız, coşkuyu hissedin, ayaklarınız yere bassın. Evrensel enerjinin radyonun elektriği kundalın enerjisidir.Frekans Müziği. Evrensel Müzik. İnsan organik piyanodur.
“Evrenle, Dünya arasındaki kapıdır İnsan.”
“Kader size verilendir, sizin onunla yaptığınız kendinizdir.”
“İçeride ağlayan bir sen varken, isterse sana evrenin sırrını versinler onu susturamadıktan, duymadıktan sonra, ihtiyacını giderilmedikten sonra, bir ben var benden içeriyi bulamayız.”
İlk adım: Beni Tanıma/Beni Anlama/Benini Bilmek
İkinci adım: Kendini Tanıma/Kendini Anlamak/Kendini Bilmek
Ruh’un ile iletişim ondan sonra gelir. Beden-Ruh dengesi önemlidir. Ruh kendisinin ihtiyacı olanı gösterir. Ruhsal Hafıza 4 Milyar yıllıktır.
Plato’ya sormuşlar:
-En önemli üç dostunu söyler misin?
-Ben, Kendim ve O
Demiştir.
Somut olarak anlatamadığınız bir şeyin beninizle ilgili bir anlamı yoktur.
Yapabilecekleriniz, sizin yapmayı istediğinize izin verdiğiniz kadardır.
Doğru yola koşarsanız, doğru yöne nasibinizi alırsınız.
Işığı aramayın, ışığı engelleyenleri kaldırın.
Yüreğinize dikkat etmeniz gerekir, sahip olduğunuz tek şey yüreğinizdir, duyguları, düşünceleri, paylaş ancak yüreğini ortaya koyana yüreğini koy. Yürek, imandır, iman ise yaratıcı ile bağınızdır. Yeryüzünde tevazu ile yürüyün, tevazu ise hijyenik enerji olarak temiz kalmaktır. Edep ise etikliktir, etik olmak edepli olmak anlamına gelmektedir.
DÜRÜSTLÜK—-İRADE—-İFADE
Benini kontrol etmenin yolu bir karar vermek istediğinde bu dört temelden çoğunluğuna fayda sağlıyor mu analiz etmek gerekir.
Örneğin; Ramazan ayında iftar yemeğine çıkma kararını analiz etmek istediğinde, yemeği size sunan garson size servis ederken orucunu açabiliyor mu? Sizinle aynı anda orucunu açamıyor? Bu duygu kısmından geçiyor mu? Her zamankinden farklı olan iftar menüsü altında fahiş fiyat ve ihtiyacından fazla yemeğe daha fazla ücret ödemen akıl kısmından geçiyor mu? Akıl ve duygunun kısımlarından tam not almayan istek sizin beninizi ne doğrultu da tatmin edecek? İftar yemeğine çıkmanın beninize nasıl bir katkısı var? Sadece beniniz için verdiğiniz karar sizi kendinize ulaştırmayacaktır. İşte zen öğretisi bizim kendimize gitme yolculuğumuzda verdiğimiz kararları, bilinçli farkındalıkla, bu dört kolun süzgecinden geçirip, geçiremediğimize bakmanın olanağını sağlar.
Duygu-Akıl Dengesi/Ben-Kendim Dengesi Önemli.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde sıkça kullanılmış bir motiftir. Motif, bir çember içinde, altı adet uç oluşturmuş iç içe geçmiş ters iki üçgen ve ortalarında altı dilimli gül bulunan bir görüntüden oluşmaktadır. Bektaşilikte bu motifin tek yorumu “Sevgi”dir. Evrenin şifresi sevgidir. Bu gül ile tam ortada dengede durmakta ve yayın yapmakta ve bereket sağlamaktadır.
Üçgenlerden yukarı uç ile bakan ateşi yani bir bakıma yanlışı, aşağı bakan üçgen ise suyu yani doğruyu simgelemektedir. Yaşamın zıtlıklarla bütünleştiğini sembolize eder. Zıtlıklarla yaşamlar meydana gelmekte ve boyutlar oluşmaktadır. Ateş, yanlış olan üçgen ayetlerde geçen Azazil yani İblisin temsili, aşağı üçgen su, doğru olan ise Âdem’in sembolüdür. Çünkü Azazil yalın ateşle, Âdem ise asılıp tutulan su ile yaratılmıştır. Tüm altı uçlu yıldızı meydana getiren iki ters üçgen insanın sembolüdür. Her insan içinde iyiliği ve kötülüğü, yanlışı ve doğruyu taşır. Kimse saf iyi değildir, saf kötüde değildir. Her insan bu iki unsurun karışımından oluşmuş üçüncü bir oluşumdur. İç içe geçmişlik ise, bütünlüğün simgesidir. Her varlık zıddı ile kendini açığa vurur. Bir şeyin varlığı, zıddı olmadan kavranılamaz, anlaşılamaz. Bu yüzden tüm zıtlıkların birliği Sevgidir. Sevgi tüm zıtlıkları, tüm ikilemleri, çoklukları birleyen tek güçtür ve kudrettir. Birliğin sembolü sevgidir.
İki ters üçgen ise; aşağı olana ne kodlanırsa, yukarıya, yukarı olana ne kodlanırsa aşağı o yansır anlamına gelir. Batın ile zahirin, iyilik ile kötülüğün, yanlış ile doğruluğun, ateş ile suyun yani tüm zıtlıkların manalarını içerir. Ortadaki gül ise sadece Sevginin sembolüdür. Çünkü sevginin zıddı yoktur. Sevgi tüm zerrede var olur ve canlılığı sağlar. Tek zıddı olmayan, karşıtı olmayan kavramdır. Sevgi en üstün olandır.
Çün bildik aslımız, evvel biziz, ahir biziz,(Alı Hu, Nesli Hu J)
İptidayız(başlangıç),intihayız(son),
batın-ü zahir (gizli-açık) biziz.
Bektaşilikte ana felsefe şudur “Batinilik, görünmeyeni, görünmeyenle, bilinmeyeni, bilinmeyenle anlatmamaktır.” Yani eline, diline ve beline sahip olarak, sırrı muhafaza etmek, ulaşılan maneviyatı sadece kendi anlayışı ile yorumlayıp idrak edebilmek, gerekli olduğu hallerde ise anlayışlara uygun çözülmeler ve üstü kapalı ifadelerle aktarmaktır. Sır sadece sahiplerine bahşedilir ve bu ilahi bir lütuftur. Her sır, ulaşana aittir ve özeldir, saftır, diğeri için bir anlam ifade etmez, hatta çok da yanlış yorumlanabilir. Bu yüzden sırra vakıf olan o sırrı muhafaza etmek zorundadır.
Zamanımızdan dört bin yıl önce yaşamış olan Hitit uygarlığında kullanılan üçgen sembolü, Hitit güneşinde de yer almaktadır. Üç geyik ve üçgenler, kozmik diyagramı, ilahi düzeni, üçlemeyi sembolize etmişlerdir. Üçgen sembolü dengenin sembolüdür.
Arapça’da aşağı bakan V harfi yedi rakamı, yukarı bakan V harfi ise sekiz rakamıdır. İnsanın cennetten kovuluşu yedili sistem olan cehenneme yani arz âlemlerinde yayılışını simgeler, bir nevi zihin katmalarını. Tekrar yukarı bakan üçgen yani sekiz ile uçmak yani cennete ulaşmanın ve ilahileşmesinin sembolüdür. Ortadaki gül ise ayrıntıları dümdüz eden keskin bakış olan Sevginin ifadesidir. Her şeyi gören göz anlamında tam ortada yer almıştır. İnsanın gönlünden bakan ilahinin simgesidir.
Dört temel güç olan hava, ateş, su ve toprağın simgesinin gösterildiği üçgenler ve iç içe geçmişliğin meydana getirdiği kozmik dengenin ifadesidir. Meydana gelen iç içe geçmiş iki üçgen ise Süleyman Mührü olarak geçmektedir. Mu devrinde ise Adalet yıldızının sembolüdür.
12 yapraklı güneş sembolü ve ortasında bulunan iç içe geçmiş üçgenler altı üçgeni oluşturmakta ve ortasında daire ve en ortasında nokta bulunmaktadır. Daire ve içinde bulunan nokta Tanrı’nın ( ALLAH en yüce ismine hürmeten sembol için kullanmak istemedim) sembolüdür. Her şeyi gören göz, ayn bakışı, insanın gönlündeki Tanrısal parçanın, ilahi noktanın ve B’nin altındaki noktanın simgesidir.
Günümüzde kullanılan iç içe geçmiş iki üçgenin sembolü çok eski kadim uygarlıklara dayanmakta ve insanın simgesidir. Adalet Yıldızı’dır. Ve iyilik ile kötülüğün bir arada bulunduğunun simgesidir. Üçgenlerden yukarı dönük olan iyiye, Tanrı’ya ulaşmayı, aşağı bakanı ise yeniden doğuş yasası uyarınca geriye dönüşü anlatır. Ayrıca yıldızın altı köşesi, insanın Tanrı’ya ulaşması için sahip olması gereken faziletlerini gösterir.
Aşağıya doğru inen şeritler, ruhun cenneti kazanması için tırmanması gereken, yükselen yolu simgeler. Yani ruh, durmadan daha yükseğe, mükemmelliğe doğru yükselmelidir. Şerit sekiz bölümlüdür; sekiz, öte dünyaya geçebilmesinden evvel, insanın geçmesi gereken sekiz yolu temsil eder. (Buda’nın Sarnat Ormanı’nda müritlerine verdiği ilk vaazda öğrettiği sekiz bilgeliğin hemen hemen aynısıdır.)
1- Doğru Anlayış (Her şeye ve herkese kendisi gibi bakabilmek)
2- Doğru düşünce ve niyet (Yürek)
3- Doğru ifade
4- Doğru yaşam (Benini ihmal etmemek)
5- Doğru hareket
6- Doğru çaba
7- Doğru konsantrasyon (hayatında tuttuğun şeylerin sana faydası olması lazım)
8- Doğru farkındalık (Ne yaparsan yap ya da ne yapmazsan yapma farkında ol yeter)
1 ve 2 dürüstlük gerektirir.
3,4 ve 5 ifade gerektirir.
6,7 ve 8 irade gerektirir.
Bugün benimsendiği anlamıyla ilk din arşivlerinin tarihi,70.000 yıldan daha da gerilere kadar uzanmaktadır. Bu arşivlerden öğrendiğimize göre, Naakaller diye adlandırılmakta olan Mu’dan gelmiş bulunan Mürşitler, beraberlerinde, çeşitli kolonilere ve koloni imparatorluklarına, Ana Vatan dinine ait ilham (Vahiy) kaynaklı sembollerini Kutsal Metinlerine eklemişlerdir ve aktarmışlardır.
Yıldızın ortasındaki daire güneşin, “Ra” nın, yani tek Tanrı’nın kolektif simgesidir. Üçgen içindeki daire, Tanrı’nın gözünün daima insanların üzerinde olduğunun simgesidir. Üçgen içindeki daire yerine göz sembolünün de kullanıldığını biliyoruz. Bu sembol, Osiris ile Atlantis’e, buradan Hermes ile Mısır’a, Mısır’dan Pisagor ile Yunanistan’a ve nihayet günümüze ulaşmıştır. Hacı Bektaş Veli Müzesine girişte üçler çeşmesinin üzerinde de yer almaktadır.
Üç önemli bir semboldür. Üç, görünmeyende batında olan Tanrı’nın, madde âlemlerindeki görüntüsünün simgesi olarak kullanılmıştır. Tek bir zerresi bile madde âlemlerine aksa yok eder; bu yüzden dönüşmesi, değişmesi gerekmekteydi. Bu yüzden ruhun ilahiliği ile maddenin birleşimi üçüncü bir oluşumu yani insanı meydana getirdi. Ve insanın içinde üflenen Tanrısal Parça da “nokta” olarak ifade edilmiştir. Arapça B harfinin
altındaki Nokta, âlemlere yayılan, gizliden açığa vuran insanın içinde gönlünde taşıdığı Tanrısal parçadır.
12 rakamı Mu dininden günümüze kadar kutsallığını ve gizemini korumuştur.
12 yıldız grubu, Yunan mitolojisinde, Olimpus’ta Zeus başta olmak üzere
12 Tanrı, İsa’nın 12 havarisi,
Şia’da 12 imam, Güneş ve Ay dâhil olmak üzere 12 gezegen (Marduk dahil)dir,
Buda’nın 12 öğrencisi,
İncil’de Meryem Ananın başında bulunan 12 yıldızlı taç.
Kur’an’da 12 rakamı dört ayette geçmektedir:
12 pınar (Araf/160-Bakara/60),
12 güvenilir gözetleyici (Maide/12),
Ayların sayısı 12’dir (Tevbe/36)
12 sayısının ebced karşılığı insan anlamıdır.
Mu devrinde nokta Tanrı’nın simgesidir. B’nin altındaki nokta da Tanrı’nın insan gönlündeki simgesidir. Yani her insanın gönlünde bulunan Tanrısal İlahi Işık nokta olarak simgelenmiştir.
Hz. Ali’nin “Ben B’nin altında noktayım” ifadesi, çok geniş bir mistik ve batini sözdür. Bu sözün anlamı çok derindir. Çünkü o nokta Saf Sevginin ifadesidir. Ve Hz. Ali her gönülde yer alan ve her zaman diliminde bulunan Saf Sevgi’yi işaret etmiştir. Zamanların içinde zamansızlığın, mekânların içinde mekânsızlığın simgesidir. Her zahirde batınlığın, her batında zahirliğin yansımasının ifadesidir.
Beyazıd-i Bestami Hazretleri demiştir ki; insanla ALLAH arasındaki en kalın perdeler kulun ibadeti ve dindarın dindarlığıdır.
Nefs: Benliktir. Ego-ruh-Öz-Nefes Ama Arapçada en çok Benlik anlamında kullanılır. Huylar ve eğilimleri ifade eder. En alt düzeyinde kişiyi delalete götürür-yapmamamız gerektiğini bildiğimiz şeyleri yapmak için mücadele ederiz. Ama asıl çabayı yanlış ya da zararlı olduğunu bildiğimiz şeylerden kaçınmak için gösteririz. Buda öğretisinde bombanın patlamasından kaçmayan amigdalaya hükmeden benlik burada nefis mertebesinde kaçmayı tercih eder.
Akıl: Birden fazla yönümüzün etkisi altındadır. Tek bir fikrimiz yok-neyin doğru olduğundan emin olduğumuzda dahi bizi aksini yapmaya zorlayan parçamız. Alt benlik özellikle nefsin en alt düzeyi olan nefsi emmaredir. İlk şemada gösterdiğimiz fiş’in yeri.
Nefs: Can ve bedenin karşılıklı etkileşimi ile ortaya çıkan süreçtir. Yani ilk görseldeki insan diyagramında Benin kendine çıkmaya çalışan yolculuğudur. Dolayısıyla durağan bir psikolojik yapı değil, canın ya da bedenin özünde yanlış bir yön yoktur ancak ikisinin birleşiminden doğan süreç doğru yoldan sapabilir. Can manevi kaynağından sürgün edilip bedene girdiğinde yani ilk üç’e Nefs şekillenmeye başlar böylece can maddi varlığımızda hapsolur ve onun özelliklerini almaya başlar. Bu yüzden aşağı bakan ve yukarı bakan üçgen metaforu önem arz eder ve 4’lü şekil temasının dengesi de önem arz eder. Bununda pratiği bizim öğretimizde Bektaşilik diye bilinen batının bizden aldığı Bektaşilik öğretisi olan ZEN öğretisinden alabiliyoruz. Nefs köklerini bedenden ve candan aldığı için hem maddi hem de manevi eğilimlere sahiptir. Başlangıçta maddiyat egemendir, dünyevi zevklere ve ödüllere düşkündür. Terbiye edilerek dönüştürüldükçe Rabbine daha çok yakınlaşır ve dünyaya düşkünlüğü azalır.
Sufiler: Kur’an’a dayanarak nefis terbiyesinin yedi farklı düzeyinden söz eder-nefsin her bir düzeyi bir ilahi isim veya sıfatla ilişkilidir-Rabbimizin Kur’an’da zikredilen 99 ismi vardır, bu isimlerin tekrarı zikir ve anlamları üzerindeki tefekkür edilmesi her bir düzeydeki nefsin hastalıklarının tedavisi için etkili bir ilaç olabilir.
1. Nefs-i Emmâre: Allah`ın emirlerine uymayan, yasaklarını çekinmeden yapan ve zevkine tabi olan nefistir.
2. Nefs-i Levvâme: Allah`ın emirlerine bazen uyan, bazen uymayan, işlediği günahlardan dolayı üzülen ve sevaplardan dolayı sevinen nefistir.
3. Nefs-i Mülheme: İlhama mazhar olmuş nefistir.
4. Nefs-i Mutmainne: İmân esaslarına inanan, İslâm`ın emir ve yasaklarına uyan, bu konularda hiç bir şüphe ve tereddüdü olmayan, neticede Allah ile manevî bir bağ kuran ve bunun lezzetine ulaşan nefistir.
5. Nefs-i Radiye: Her yönüyle Hakk`a yönelen, Allah`tan gâfil olmama şuuruna eren ve O`ndan razı olan nefistir.
6. Nefs-i Mardiyye: Bütün benliği ile Hakk`a teslim olan ve böylece Allah`ın kendisinden razı olduğu nefistir.
7. Nefs-i Kâmile: Bütün kötülüklerden sıyrılıp manevi olgunluğa eren nefis. Bu mertebeye erişen bir kişinin bütün sıfatları güzeldir ve her hali ibadet sayılır.
1-Cebrail-Ruhul Emin, Ruhul Kuds (Bakara87)
2-Vahiy manasında. Ruh Kur’an’ında bir adıdır. Çünkü Can denen şeydir. Ruh ve kişiye asıl canı Kur’an yani Vahiy verir. Vahiy kelimesi hayat kelimesi ile aynı kökten geliyor.(Nahl 2)
3-Canlılara can veren şey anlamında Ruh geçer.
“Ben Allah’a yaklaşmak istiyorum”dediğimiz müddetçe, illüzyon benliğimizden soyunmadığımız sürece, benlik vardır. Allah ile mesafe vardır. Allah’a yaklaşmak demek, insandaki ulûhiyet makamına yaklaşmak demek yani insanın içinde olan yolculuktur.
Ya sin; Ey insan demek.Sin harfinin 3 tane kucağı vardır. Sefer, cypher (şifre) sıfır (başlangıç noktasına dönüş) Sefer 3 tanedir.
1. Sefer Allah’ın zatından Dünya hayatına inmektir. 18.000 âlemi geçtim, her âlemde bir şey giydim, madde âlemine geldim. İlahi benliği giydik, “Bekabillah” olarak. “O taşı sen atmadın Allah attı “ dediği yer. Sin harfindeki ilk kucak budur. Allahtan dünya âlemine indiğimizi zannettiğimiz. Biz hep Allah’ın bilincindeyiz, ayrıldık zannediyoruz, birinci seferde illüzyon benliği giydik.
2. Sin harfinin ikinci kucağında kişi uyanır, “Fenafillâha” yani Allah’a geri dönüş yapar. ”Ircii ila Rabbiki” emriyle Allah’a geri dönen. Bu evrede illüzyon benlikten sıyrılıp Nefsi Safiye aşamasına geçilir.
3. Sin harfi tasvir eder. Ruh’un, esmanın, ayanı sabitenin var oluş alemine inişi, kendine geri dönüşü, uluhiyet makamı ile beraber dünya alemine gelişi ve Enfal 17’deki gibi “Attığında sen (ikilik) atmadın, illüzyon benliğin yok edildi ama Allah attı.” Sendeki uluhiyet makamı attı. O yüzden Yasin suresinde insan makamından bahsedilir. Bu yüzden de Sin harfi, 3 seferini tamamlamış kişiyi tasvir eder.
– Beden- Nefes- Ruh (Tasavvuftaki ifadesi)
– Ben-Kendim-Ruh (ZEN, Bektaşilikteki ifadesi)
– Elif-Lam-Mim (Namazda kalbime ilham olunduğuna göre; İftitah tekbirinde, başlangıçta niyet ederken Elif, Rükû da Lam ve secdede Mim. Ben, kendim ve O)
– 3,6,9
– (Elif 3,Rahman),(Lam 6 Rahim),(Mim 9 Ruh, bilinç)
Tasavvuf, “Bedenin ayrı bir varlığı var.” der. Zen öğretisi, bunu tanımak, anlamak ve bilmek olarak tanımlar. Ruh’un ayrı varlığı var, aşağı kısımda ruh mertebelerini açıkladım. Nefs ise yani kendinlik beden ve ruhun yani benlik ve ruhun kendine varan yolculuğunda karışım bir yapıdır. İkisinin karışımından oluşan 3. Bir yapıdır alaşım yani insan.
-Hakk’ın ilk yarattığı kendi Zatının Kemal âleminde en mükemmel varlık olarak ilahi ruhtur.
– Sonra bu ruhu ALLAH’a eski yakınlığı ve dostluğunu aramayı öğretmek için aşağı âlemlere göndermeyi diledi.
– Bu yolda Allah ruhu öncelikle aklı meaş âlemine gönderdi.
– Bu âlemden geçerken ruh’a ilahi nur giysisi giydirildi ve Sultani ruh sıru’l esrar adı verildi.
– Sonra melekût âleminden geçerken gizli ruh adını aldı.(Müteharrik ruh)
– Sonunda bu madde âlemine indiğinde dünyayı kendisinden korumak için kaba madde giysisine büründü.
– Çünkü eğer bu dünya ilahi ruh ile doğrudan temas etseydi anında yanıp kül olurdu.
Ruh; esma terkibiyiz, esma terkibinin ilk gölgesine “Ayanı sabite” deniyor.
Ayani sabite: Ahadiyet mertebesinde varlık kokusu almamıştır. Ulûhiyet mertebesinde bütün varlıkların bir nar gibi hepsinin hakları verilmişti ama ayrılmamıştı, narın içerisinde bir bütün hali.
Ruh: Rahman, bilgiye enerji giydirme halidir, bilgiye enerji giydirildiğinde bilgi canlanıyor aksi takdirde bilgi orada duran bir yazılım. Bilgiye enerji giydirilmesine biz o boyutta Melekût Âleminde herkesin bireysel ruhu açığa çıktı. Herkesin bilgisi maddeleşme noktasına taşınabilmek için, enerji giydirildi. Ruh’un enerji giymiş hareket etme haline gelmiş canlı ( Ruh’un diğer adı can’dır). Bilgiye enerji giydirilip canlandığında ruh oluyor. Ancak hala madde değildir. Bunun maddeye yakınlaşması ise, Rububiyette nur, ışın bedende. Allah’ın bilincindeki benim bilgim canlanmak için enerjiye ihtiyacı vardır. İlk etapta Rahmaniyet mertebesi ile beraber ruh tek bir nefesle canlanacak âleme giydirildi. Oradan Melekût Âleminde ruhlar ayrılmaya başladı.
Bunu nerden anlıyoruz?
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”dediğinde ikilik başlamış, ben ve siz ilişkisi Melekûtta başlıyor. İndiğimizde Rububiyette yani Misalde Nur giydirildi. Bizler holografik yani ışık varlıklarız. O ışık varlığın yavaşlatılarak madde oluştuğu gibi (yavaşlatılmış enerji somut dediğimiz maddeyi oluşturur).
Allah dostları duvardan geçebiliyor çünkü hızlandırılmış bir enerjisi var. Hızlandırılmış enerjiye ulaştığı için elektronları birbirini itmiyor. Ama Nur âleminde, ışın âleminde elektronlar var. Melekût Âlemini molekül âlemi gibi düşünebiliriz. Hatta Âdem’i atom, Havva Anamızı da elektron gibi düşünelim. Âdem molekül âleminden atom âlemine indirildi, somut âlemine indirildi. Demek ki aslen biz enerji giydirilmiş bilgileriz. Işın, ışık giydirilip yavaşlatılmış bir frekansa (“Onlara aşağı inin!” dedi yani frekans düşürüldü) Biz frekansımızı o yüzden çıkarmaya çalışıyoruz. Kişiler miraca çıkarken ateş, hava, su, toprak yavaş yavaş kişi üzerinden kalkacak ve ruh gök katmanlarında yukarı doğru gidecek. Ruh’un yükselmek hedefidir.
Tasavvuf geleneğine göre, yedi ruhumuz ya da ruhumuzun yedi ayrı yönü bulunmaktadır.
1-Madeni Ruh
2-Nebati (Bitkisel) Ruh
3-Hayvani (Hayvansal) Ruh
4-Nefsanî (kişisel) Ruh
5-İnsani Ruh
6- Sırr (gizli) Ruh
7-Sırru’l esrar (en gizli) Ruh.
– İlahi ruh bu dünyada yaşam yani insani ruh olarak tanındı-.
– Allah ruh’un giymesi için bedeni yarattı.
– Allah ilahi ruh’u kalbin merkezine kulu ile arasındaki sırrı muhafaza edecek nitelikli bir maddeden inşa ettiği mekâna yerleştirdi.
– Bu ruhlar bedenin farklı yerlerindedir. Letaif dediğimiz noktalardır.
– Gizli ruh kalbin yaşamı içindedir, melekût âlemi sürekli olarak onun görüş alanı içindedir.
– Gizli ruh’un konuşması enfüsi dünyanın konuşmasıdır, sözsüz ve sessizdir.(Urfa’da yol kazısında bulunan “Urfa adamı” heykelinin ağzı tasvir edilmemiştir, bu da demek oluyor ki bizden öncekiler, ben’in ilk 3 aşamasını aktif etmek, deneyimlemek ve denetlemek zorunda değildi.)
– Zihin sürekli olarak gizli manaların sırlarıyla meşgul olur.
– Sultaniye ruh’un en gizli ruh kalbin merkezi, kalbin kalbidir bu ruh’un işi; ilahi hikmet iledir onun görevi kalp diliyle ifade edilen hakiki zikrin ortamı olan marifetullah’ın tamamını öğrenmektir.
– “Ne göklere ne yerlere sığmam bir mümin kulumun kalbine sığarım.” Denilen yer, tasavvuftaki zikir pratiği içimizdeki aşkın Sırru-l esrarı yeniden keşfetmeyi yönetmek için düzenlenmiştir.
– Dengesizlik hali: diğer alt ruh’un aksine gizli ruh da dengesizlik yoktur, bu ruh ilahi mizacın hepimizin içindeki kıvılcım olduğundan mahiyeti itibariyle aşkın ve diğer ruhların sınırlamalarından uzaktır.
– Gizli ruhumuz hali hazırda uyaranlar yüzünden ve eğitimsiz bir bilinç yapısında olmamız sebebiyle ark edemiyor olmamıza rağmen gizli ruhumuz melekût âlemi ile bağlantıdadır. Ancak perdeler yüzünden gizli ruhumuzla melekût âlemi arasındaki bağlantıyı fark edemiyoruz.
– Sırru’l esrar yani en yüksek ruh, ulûhiyet bilincinin, bu ruhunda bizim Ruh-u Azam dediğimiz bilgiye sahibiz.
– Esrar, sır kelimesinin çoğuludur. Sırlar demektir. Sırların sırrı denilen bu ilahi yani insani ruh mertebesinde dengesizlik yoktur ve en yüksek bilinçteki, direk olarak Allah’ın üflediği ruh’un ruhudur. En yüksek kemalat noktasıdır.
Her bir ruh değerli yeteneklere sahiptir ve gerçek manevi gelişim; beden(ego, ben;1,2 ve 3),akıl ve ruh dâhil bireyin bütünüyle dengeli gelişimini kapsar. Ruhun her yüzü kendi dinamiklerine, kendi ihtiyaçlarına ve kendi güçlerine sahiptir. Kişide farklı zamanlarda farklı ruhlar egemen hale gelebilir. Sağlıklı olan; her bir ruhun aşırı uçlardan birine kaymadan dengede olmasıdır.
Mu Kozmik Diyagramda, ortadaki nokta Beni simgeler. Ben’in çevresindeki daire; farkındalıklı bilincim, kendimle ilgili ne kadar çok şeyin farkına varırsam bu daire genişleyecek.
Ruh, tepede her şeye hâkimdir. Ruh’un üstünde, Ulûhiyet bilinci vardır.
Amerika’da bilinçaltı ve bilinçsizlik hali var, daha çok bilinçsizlik kelimesi kullanılıyor. “Unconsciousness”dedikleri belki denk gelirsiniz diye paylaşmak istedim.
Üst bilinçaltı; kişinin ulvi kutsi yapısı ile bağlantılıdır, bizim aşkın benliğimiz, beden ötesi.
Orta bilinçaltı; farkında olmadığım şeyler.
Alt bilinçaltı; Freud’un bahsettiği alan burası. Freud diğer kısımlardan bahsetmiyor. Bastırılmış travmatik hatıralar, toplumca kabul görmeyen dürtülerden bahsediyor.
Nefsi Emmare bütün bu bilinç alanında yani nefs alanında, ortadaki noktaya ben diyoruz. Oysaki bütün bilincimiz, çevresi, bu bilinç ruh’a bağlı.
Yukarıdaki insan diyagramında, her bir nefs katmanına çıktıkça farkındalıklı bilinç alanındaki genişleme, alt bilinçaltının yavaş yavaş etkisini yitirmesi, üst bilince açılan pencerenin yavaş yavaş kişinin farkındalıklı bilincine inmesi ve bir süre sonra nefs ve ruhun aynı şey haline gelmesi aydınlanmadır. Arabî Hz.leri şöyle diyor; Âdem ve Havva’nın evlenerek Veledi Kalbin doğması. Yani Nefsi Safiye, Mardiye aşaması.
Nefsinin bilinçaltının farkında olan ve onu kontrol altında tutan insanlar ilme ulaşırlar. Hakk el yakin mertebesine ulaşırlar.
Allah’ımı öğrenmek istiyorum demek, kendimi öğrenmek istiyorum demektir. Kendimi bilmem için Ben’imi bilmem gerekir. Benimi tanımadan, anlamadan, bilmeden, kendimi tanıyamam, kendimi anlayamam, kendimi bilemem. Kendimi bilmezsem Allah korusun, Rabbimi eksik idrakle bilirim. Çünkü bendeki O’nun tecellisi, kendimi bilmezsem Allahımı bilemem. Men Arefe Nefsahu, Fekad Arefe Rabbehu.
Tasavvufta ise tüm yaşam manevi pratiğin bir parçasıdır. Aile, iş ve ilişkiler manevi gelişim için ibadet ve tefekkür önemli fırsatlar sunar. Zen öğretisi de işte bu aşamada ilişkiler bazında yaşamdaki benliğimizi çevremize nasıl yansıtıp yansıtmadığımız konularını tespit eder, çözümler ve tefekkür ettirir. Budistler amigdalayı öyle kontrol altında tutuyorlar ki yanında bomba patlasa kıpırdamıyor. Dağ başında erenler-insan içinde tekâmül edenler. Neyi öğrendiğinle değil, ailenle, arkadaşlarınla insanlarla ilişkinle ölçülecek denilmektedir. İbnü-l Arabî’nin kullandığı ayna metaforu yani ilişkilerimiz ve çevremiz bizi bize yansıtan aynalardır. Aynalara küsmek olmazJ Asıl hedef insan makamı. Her an Allah ile beraber olduğumuzu bilmek. Level yükseldikçe imtihanlarında leveli yükselebiliyor.
Nefs;syche,psikoloji,nefs ilmi demektir. Psikoloji.
Sayfanın başındaki 1ve 2 Benliğimizi
3,4,5 kendinlik halini ve 6,7 ve sonraki süreçle Ruh’un emrine bağlanılıyor.
İlk üç; dürtülerini, motivasyonlarını, fiziki ihtiyaçlara bağlayamamak, atların koşulu olmaması, dizgin var. Belki de fazla bastırıyorsun, kendini ifade etmenin, isteklerini ortaya koyamamanın metodunu bulamadığın sürece, ifade edemediğin, iradeni koruyamadığın ve tüm bunları dürüstçe yapmadıkça sürekli dizgindesin. Ama İslamiyet’in teslim olma felsefesinin amacı her şeyi dengede yapmaktır. Bunun için Ben dediğimiz egoyu iyi tanımak, anlamak ve bilmek gerekir. Bizler aşağıların aşağısına indirilen O’nun tecellileriyiz. Bu 3 şeyi halledemediğimiz zaman kendimize ulaşamayız. Bizden önceki nesillerde sonuçta ne Âdemler geldi geçti dediler ve onlar 4 ile başladılar. Onların Ben’i çözmesi ve tanıması gerekmiyordu.
İbnü-l Arabi der ki; İnsan-ı Kamil burada “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek yaratır, diğer boyutta “Kün” diyerek. Kün kim diyor? Hakk diyor. Sen saflaştığında sende sadece Hakk kalıyor.
Benlik sınıflamasında ifade, irade ve dürüstlük önemli demiştik. Karşındaki ne yaparsa yapsın benim tepkim önemli. İnsan beyni sürekli kendisini haklı çıkarmak üstüne çalışıyor bunun için gizli en gizli ruhuna ulaşması çok zor. Nerelerde nefsin tarafından ayağının kaydırıldığını bilirsen, kontrol etmesi de kolay olur. Özür dilerim diyemesen de kâğıda yaz, yazı, söz ifadeye girer, yeter ki ifade et. Önemli olan haklı olmak değil HAKK’lı olmak.
“Bi dakika hangi duyguyu yaşıyorsun? Övgü mü bekliyordun? Neden övgü bekliyorsun? Bu senin zaafın olabilir? Karşı tarafa güç verebilir? Seni beğenmediğinde aşağılıyor. Övgü ve yergi de karşı taraftan. Sor kendine, Allah’ın çizdiği ahlaki ölçülerde mi davranıyorum? Esas başarı takva sahibi olmak.( Takva anlamı Allah korkusu içinde haramlardan uzak durup iyilik ve güzelliği tavsiye etmek olabilir.)
Değeri karşıdaki insandan beklemek, dışarıya endekslenmek dengeyi bozar. İnsani Kamil dengeli insan demektir, celal ve cemalin tam merkezinde.
Simülasyonda olduğunu, sana esmalarını dengelemen için sınavlar, aynalar geldiğini bildiğinde değeri içeride aramak, duyguları kontrol etmek, bu duyguların sana etki etmemesi için zırh gibi bir şey oluşturmak. Övgü ve yergiden etkilenmemek. Özdeğerin olduğunda o duygularda sana zarar vermiyor. Öz’ün sana değer veriyor ki varsın ve buradasın. Buradaysan Varlığını uyanık kalarak her aşamada, benini denetleyerek geçirmen gerekir ve varlığını ortaya koyman gerekir çünkü bizler aşağıların aşağılarına indirilmiş, O yüce yaratıcının tecellileriyiz. O’nun parçalarıyız. Fe-inne me’a-l’usri yusrâ(n)
Artık şüphe yok ki her güçlükle beraber (önce ve sonra demiyor, beraber diyor) bir de kolaylık var.
Her yanlış hareket, düşünce vb Allah ile aramıza bir perde koyar. Kibir, açgözlülük, beğenilmek, kırmak, övünmek, övünmeyi istememe dahi bile nefsin oyunu. Halk sevecek ki, HAKK sevsin seni.”Beni ALLAH sevsin gerisi yeter.” Bu da nefsin kendisini kandırma yollarından birisidir. Böyle durum ve hareketlerde,4’lü çarkı ve dengeyi, yani elementlerimizi süzgeçten geçirmek çıkış yolu olabilmektedir.
- Kaynakça;
- “Batık Kıta Mu” Hans Stephan SANTESSON
- “Işık Eri HACI BEKTAŞİ VELİ” Kevser Yeşiltaş
- HACI BEKTAŞ VELİ KÜLLİYATI” Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi
- Tasavvuf Çalışması notlarım
- Zen Eğitimi notlarım
Selam ve hürmetlerimle,
Canan Güven