İnsanlar ilk başlangıçta Orion gezegeninde yaşıyorlardı ve insanların yaradılış amaçları huzur ve sevgiydi ve süptil yaşıyorlardı. Çok gelişmiş bir ırktı. Orion gezegenin de reptilianlarla birlikte yaşıyorlardı ve huzur içerisinde uzunca bir süre yaşadılar. Reptilian ırkının özelliği bütün dünya ve evrenlerde koloniler kurmaktı, kendilerinin koloniler kurmak için yaratıldıklarına inanıyorlardı. İnsan bunun sevgi tarafındaydı.
İnsanlar sonradan yaratıldığı için hiçbir teknolojiye de sahip değillerdi. Bir süre zaman geçtikten sonra bu galaksiler arası yolculuk yapan reptilian ve yavaş yavaş insanlar da bu boyuta gelmeye başladıkların da onları bir tehdit unsuru ve risk unsuru olarak görmeye başladılar. Hep yaptıkları şeyi yaptılar iyilik yüzleriyle, güzel yüzleriyle insanlara teknolojilerini sundular. Teknolojilerini sunarak insanlar arasında ikilik yaratarak onları birbirlerine düşman etmeye başladılar ve birbirlerini kırdırmaya başladılar. Limuru bu sefer Orion gezegenine müdahale etti. Galaktik federasyon oradaki bulunan insanların bir kısmını Sirius’a, Venüs’e ve Mars’a gönderdi. İnsanların bir kısmı sirius gezegenine bir kısmı Venüs’e ve bir kısmı da Mars’a gittiler. Daha sonra bütün insanoğlu Tiamat gezegenine yerleşti, bir süre daha insanlarla reptilianlarla bir arada yaşadılar. İnsanlar ilerledikçe teknolojide reptilianlar yine mutsuz oldular.
Orion 1/ Tiamat 2 bu sefer yine onların arasını bozmaya başladılar. Onların arasın da ikilik yarattılar. İnsanları ve kendileri de teknolojilerini kullanarak kalan insanları telef etmeye başladılar. Galaktik federasyon bu sefer yine sinirlendi ve oraya Limuru gezegenini görevli olarak gönderdi. Limuru gezegeni bu galaksiye bu sisteme ait değildir, bu güneş sistemine ait değildir çünkü elipsi şeklinde bir yol çizer ve 3600 yılda bir döner ve biz buna bir şar deriz. Buraya ait olmadığı halde bu samanyoluna dahil olmadığı halde ona bir görev verdiler ve o gitti tiamat gezegenine çarparak tiamat gezegenini 3 kısma böldü. Dünya gezegeni, Halley kuyruklu yıldızı ve asteroit kuşağı olarak 3 e bölündü.
Ancak bu çarpma sırasında Nibiru gezegeni ciddi yaralar aldı, atmosferik yara aldı ve bu yara ancak altın tozlarıyla iyileşebilirdi.En başına gittiğimizden bu zamana 10 krallık geçer ve sonun da meşhur Anuya kadar gelir.Anunun oğlu Ea yani aqua yani su tanrısı, poseidon olarak ta bilinir,,baphomet olarak bilinir ya da kral Arthurun şovalyeleri tarafından baphomet olarak bilinir ya da iblis diye bilinir Kuranı Kerimde, lusiferyan grupta lucifer der. Anu oğlu Ea’ yı dünya üzerine gönderir ve burada Enki der kardeşi Enlil gelir. Gökten inen 50’ler denir. 50 kişi olarak bilinirler Annunakiler.
Sonra kardeşi Enlil gelir daha sonra çocukları Thoth ve kızkardeşi Nilmah gelir. Burada bir sürü deneyler yaparlar insan DNA’sını 12 sarmaldan 2 sarmala indirirler.
Bugün bilinen Aeden denen Afrika bölgesine Enki gelir birde Mezopotamya bölgesi vardır burayı da Anu Enlile verir. Belki de günümüzde bu yüzden Afrika bölgelerini boşaltmaya çalışırlar ya da aşılamaya çalışırlar. Çünkü Enkinin geldiği ilk topraklardır. Afrika da bir yaşam alanı ve laboratuar kurar ve burada deneyler yapar. Irkları çiftleştirmekle işe başlar. Mitolojilerde gördüğümüz değişik varlıklar at başlı ya da aslan vücutlu yarısı başka yarısı başka varlıklardır, hepsi Enkinin deneyleridir. Bunların hepsi mağara duvarlarında, Sümer tabletlerinde de vardır. Enki bu deneyleri yaparken Enlil’nin haberi yoktur. Daha sonra oğlu Thoth yani Hermesi ve kardeşi Nilmahı çağırır. Buradaki altın tozları Niburuyu tamir etmeye yetmemiştir ve Niburudan 300 kişilik gruplar gelir ancak onlarda ayaklanma ve isyan çıkarınca, çalışmak istemeyince yeterli verimi alamazlar. Enki bu yüzden laboratuarında yaratım çalışmaları yapmak ister ancak Enlil buna karşı çıkar yaratıcı buna izin vermez der. Bizler insan yaratamayız der. Kız kardeşi Nilmah yaratıcı bize böyle bir güç vermişse böyle bir şeyi bizde kullanabiliriz der ve Hermesi de ikna eder. Hermes’in babası Enki olmasına rağmen annesi farklı kabileden geldiği için Mısırda kıymetlidir. Hermes MU’dan bilgileri alır Atlantise getirir oradan da Mısıra bilgi yayan üstatlardan bir tanesidir.
Bir sürü başarısız deney sonunda Nilmah rahmini kullanmak istediğini söylüyor ve Nilmahın rahmi kullanılıyor doğanlar olmuyor ancak Nilmah yine de onlara sevgi duyuyor. Sonrasında 7 tane kadın bu şekilde rahmini kullanıyor, bunlar da tanrıça olarak 7 kadın olarak bazı kaynaklarda geçerler. Bu yazılanlara göre birinci teoriydi. İnsanlar tiamat gezegeni parçalandıktan sonra, bir kısmı dünya gezegeninde bir kısmı venüste bir kısmı da marsta, bir kısmı da siriusta kalıyor.
Kalanlar reptilianların yakalayamadıkları ve yok edemedikleriydi ve hala 12 sarmal olarak evrenin başka yerlerinde yaşamaya devam ediyorlardı.
Bizler 2 DNA sarmalına sahibiz. Ama 12 DNA sarmalına sahip insanlık hala evrenin bir yerlerinde yaşamaya devam ediyorlar. Tiamat gezegeninden buraya geliyorlar, Venüs gezegeninden, sirius gezegeninden geliyorlar ve nereye geliyorlar. Bugün Pasifik okyanusunda eni 3000 km’ye kadar uzanan yüksekliği 5000 km’ye kadar uzanan yani Amerikanın batısıyla, Çin doğu bölgesi arasına ikisinin arasında oluşan bir MU kıtasına geliyorlar. Neden bu kıtaya geliyorlar.
Siriustan ayrılan balinalar ve yunuslar MU’nun sahip olduğu etrafındaki denizlerde yaşıyorlar. Suyun kutsallığını ve suyun ruhsal taşıyıcılığını bildikleri için etrafı su olan bir yer tercih ediyorlar. Mu kıtasını iç içe geçmiş ters üçgenler olarak dizayn ediyorlar, bütün kıtanın her bir köşesine de 6 tane boy yerleşiyor. Kristal tapınakları buralara yerleştiriliyor. Ve en ortasına bu 6 boyun her birinden birer kişiyi de merkeze yerleştiriyorlar. Köşeler de kalan yerler altın ışık tapınakları ile dizayn ediliyor asla duvar yok duvarsız 4 tane köşesi ve her köşede toplamda 4 direk bulunuyor, direklerin üstüne de bugün bilebildiğimiz yaşam çiçeği sembolü ve diğer bilmediğimiz 71 tane daha sembol ustalar tarafından yapılıyor. Bu direklerin arasında Lemuryalı atalardan gelen altın ışık dediğimiz iplikçikler var. Bu direklerin üstü üçgen piramit şeklinde ince bir şekilde çadırımsı olacak şekilde üstü kapatılıyor. Bu çadır, ipekten bir çadırdır. Orada her şey doğal.
Buraya başka yerlerden gelenler olduğunda illüzyon olarak duvar gibi görüyorlar. Sanki cam gibi duvarın arkasından manzaraları görebiliyorlar. Ancak Limuryalılar için öyle değil asla duvar yok sadece ışık var altın ışık yani ışıkla duvar yapmışlar. Yerleri kristallerle ve taşlarla döşenmiş bu altın ışık piramitleri iç kesimlerde yaşanlar için yüksek dağların tepesinde yaşanlar için yapılıyor. Deniz kenarında yaşayanlar için ise balina odaları denilen Denizin altında ışık tapınakları yapıyorlar. Balinalar ve yunuslar evrenin bilgilerini bünyelerinde taşıdıkları için kütüphane görevi görüyorlar ve bu bilgiler Lemuryalılar tarafından ilahi kaynaktan, telepati yoluyla alınıp kütüphaneciler tarafından masal yoluyla ya da bilgi olarak aktarılıyor. Bugün neden balinalar ve yunuslar yok edilmeye çalışılıyor belki nedeni de bu olabilir. Lemuryalı büyükler altın ışık tapınaklarında kadın ve erkek olarak 36 kişiler ve en bilge olanları, bu bilge olanları yukarıyla siriusla, venüsle, marsla bağlantılı olarak ve bütün evrenlerle bağlantılı kurarak şifacılık yapan, eğitimlerde danıştıklarında cevap verebilen üstatlardır. Daha önceden geliyorlar bilgeler sonradan Lemuryalı büyük olamıyor. Bu bilgelikle geliyorlar.
Çoğı zaman bedenlerini kullanmıyorlardı ve bu nedenle 2000 ila 3000 yıl arası yaşayabiliyorlardı. Zamanlarının çoğunu süptil olarak geçiriyorlardı. 100 yılda bir çocuk doğuruyorlar ve çocuk sadece tek bir ailede büyümüyordu çocuk hepsinin çocuğuydu. Hiç konuşmuyorlar telepati yoluyla iletişim kuruyorlardı, bu nedenle yalan nedir bilmezlerdi. Çünkü telepati yoluyla konuştukları için karşısındakinin düşüncelerini de bilebilirlerdi. Zaten ne zaman konuşmaya başladılar o zaman telepati yetilerini de kaybettiler. Sesin yıkıcı etkileri olduğunu hatta ölümcül olduğunu da bilirlerdi. Yunan mitolojisinde flüt sesiyle yıkılan kentler gibi.
Müzisyenleri, şifacıları vardı hastalarını şarkı söyleyerek iyileştirirlerdi. Dansçıları vardı. Her şeyi çiğ tüketirler, hiçbir şeyi pişirmezlerdi. Tarım yoktu onlar da, bitkilerin özüne zarar vereceklerini düşündüklerinden yetiştirmezlerdi gördükleri meyveleri izin alarak dalından koparıp yerlerdi sadece çiçekler yetiştirirlerdi. Her şeyi paylaştıklarından dolayı ticarete de gerek duymazlardı. Yaptıkları meslekler dünya formuna gelmeden omların en iyi bildiği ve kodladıkları mesleklerdi.
12 DNA sarmalı neler yapabilir.
Büyültüp küçültme,hafifletip ağırlaştırma, telepati,sert bir şeyin içinden geçme,gaz hali, sıvı hali, katı hali alabilme, başka bir varlığın içine girebilme, şekil değiştirebilme, simyacılık demiri altına dönüştürebilme, ışınlanma bu sayılanların hepsine sahiptiler, siriustan gelen Lemuryalı atalarımız yani MU kıtasına gelen atalarımız.
Yolların taşların aralarını kristallerle döşemişlerdi ve yollarda yürürken birbirlerine gelip giderken meditasyon yaparak yolculuğu eğlenceli hale getirerek yürürlerdi. Hiçbir şeyleri çöp değildi, her şeyi toprağın altına gömerlerdi. Evrensel bilgiyi kullanıyorlardı, sürekli evrensel bilgi de yaşıyorlardı ve bulundukları mekanın enerjisini yani dünya gezegeninin yani MU kıtasının enerjisinde yaşıyorlardı. Toprağın bir canlı olduğunu biliyorlardı. Bilgileri ilahi kaynaktan alırlardı. Atlantisin yakalayamayacağı bilgilerdi. Sinerji özellikle birliktelikleri her şeyi birlikte yapmalarıydı güçlü derin meditasyonlarını birlikte yaparlardı ve her şeyi sevgiyle yaparlardı.
Atlantis onlara yakındı İngiltere ve Amerika arasındaki topraklarda yaşarlardı. Bugün Bermuda şeytan üçgeninin olduğu yerde yaşarlardı. Atlantis onlardan da önce oradaydı, iyilerdi ve hatta bir kısmı Lemuryaya da gelmişti. Lemuryalılarda Atlantise gitmişlerdi birlikleri vardı. Tıpkı ilk başlardaki Orion’daki gibi tıpkı ilk başlardaki Tiamat gezegenindeki gibi. Atlantis’te de reptilianlar yaşıyordu. Atlantis teknolojide çok ileriydi ve bütün dünyayı kolonileştirmek istiyorlardı tıpkı Oriondaki gibi. Fakat lemuryanın böyle bir isteği olmamıştı. Atlantisliler lemuryalılardan birçok evrensel bilgileri almak için akın akın bilim insanlarını lemuryaya gönderiyorlardı ve hatta lemurya da yerleşmeye bile başlamışlardı. Lemuryanın içinde herhangi bir kötülük olmadığı için, herkesi kendileri gibi gördükleri için bilgiyi her zaman paylaşıyorlardı.Çünkü çok sevgi boyutu varlıklardı.
Lemuryalılar kristallerin kullanımını öğretti. Atlantis bu öğrendikleriyle deniz altılar, füzeler, uzay gemileri yaptı, televizyon, bilgisayar yaptı ve hala da kristaller günümüz teknolojisinde kullanılır. Atlantis altın ışık tapınaklarına kadar kolonileşmeye başladı, Lemurya bilgelerinin kafataslarını canlı canlı çıkartıp yerlerine kristaller koydular ve kendi halklarında da deneyler yaptılar. Lemuryalı şifacılar üzerinde de deneyler yaptılar o kadar ki kalpleri bile alındı yerlerinden, kestiler biçtiler. Hep anlamaya çalıştılar nasıl bu kadar sistemle bağlantı da olduklarıydı. Nasıl 2000 ya da 3000 sene yaşayabildiklerini, nasıl bu kadar her şeyi biliyorlardı. Lemuryalı büyükler bunların hiç birisine ses çıkarmadı ancak deneyler git gide ilerlemeye başladı. Aslında hepsi en başta iyilerdi ta ki beliali oğulları ve ahrimanik güçlerin gelmesiyle düzen de bozuldu yine ikilikler çıkmış bozgunluklar artmıştı. Enkinin çocukları da oraya gitmişti.
Atlantis tapınakların altına sahte kristaller döşeyecek patlama etkisi yarattı. Füze saldırıları yaptılar, tektonik depremler çıkardılar, volkanik patlamalar oldu, tusinamiler oldu Lemurya buna gerçekten dayanamayacaktı. Lemuryalı atalarımız şifacılarını, büyüklerini çoğunu kaybetmişti geriye kalanlardan bir kısmını grup grup göndermeye başladılar. Bir kısmı Orta Amerika ya Mayaların olduğu astek inka o bölgeye gittiler. Bir kısmı toltek kızıldereli olarak kuzey bölgesine, Canada bölgesine Vikingler, keltler. Bir kısmı da Uygur bugünkü Çin’in olduğu bölge, eski Uygur, Göktürklerin olduğu bölgeye ve bir kısmı da Anadolu’ya geldi. Geriye kalanlar toplanıp güçlü meditasyonlar yapmaya başladılar. Anladılar MU KITASI batacak ve hemen toplanıp çok güçlü derin meditasyonlarla Çinde Uygur bölgesinde bulunan ve Anadolu’dan yayılacak olan çünkü onlar her şeyi biliyorlardı. Özellikle Anadolu’ya gelen büyüklerine o günkü süreçte gelen MU KITASININ ÇOCUKLARINA ve daha sonrası için ola ki hepsi kaybolur, hepsi ölür diye kristallere ve taşlara Anadolu’daki kristallere ve taşlara şiddetle bilgilerini telepatik yolla yüklediler.
O nedenle Anadolu’nun taşı toprağı altındır. O kadar kıymetlidir ki o kadar derin bilgiler gönderildi ki buraya bizim bugün onları alıp sahip çıkmamız için.
ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ 29 EKİM 1923 de kurmuştur bu tarihler tesadüfen seçilmemiştir. Çünkü o gerçekten görevli bir varlıktı ve siriuslu olduğu söylenmektedir. Bunların hepsinden haberdardı.1937 yılında ölmeden önce kendisini MU KITASINI araştırmak için adamıştır. JAMES CHURCHWARD kitaplarını getirtirmiş ve okuyarak yanlarına el yazması ile notlar almıştır. Tahsin Mayatepeki, Meksika’ya büyükelçi olarak atamış ve orada yıllarca araştırma yapmasını istemiştir. Hatta Maya dilinde tepe tepek olarak benzerlik taşıdığından Mayatepek olarak soyadının da değiştiği söylenmektedir. Mayatepek 3 ciltlik defter ile dönmüş anacak 1 defter ortalıklardan kaybolmuştur.
Bütün dünyanın köken dilinin, MU dili olduğuna dair ve maya ile Türk dili arasında inanılmaz bezerlikler taşıdığına dair belgeler vardır. J. CHURCHWARD kitaplarında toplam 5 kitabı vardır. Bu kitaplarda yer alan hala kullandığımız simgelere kadar olan benzerlikleri okuyabilir ve görebilirsiniz.
Anadolu’ya geliş tarihimiz 1071 değildir. 70.000 yıl öncesine dayanmaktadır.
Anadolu taşı toprağı altındır o yüzden her zaman bu varlıkların eli üzerimizdedir. Görüldüğü üzere, döngü hep iç içe geçmiş zamanlar gibi tekrarlanmaktadır. Artık belki de bu sefer gerçekten uyanma vaktimiz gelmiştir.
Birlikte, paylaşımda, sevgide kalalım, topraklarımıza sahip çıkalım.
1 comment
12 sarmal 2000 yılı so razı dünyaya gelen çocuklarda var deniliyor. Kaynak İsmail Keçeci.. You tube. Çok yakın bilgilere sahipsiniz