AŞK’IN TARİFİ

Kilometrelerce yürüdüğün yolun adıdır Aşk. Beraber yürüdüğün, ellerinde ki yüklerini bırakacağın bir yerin olmadığında bile, taşıdığın yükün, ellerinizdeki oluşan izlerini ve morarmış parmaklarınızı yarıştırdığınız zamanların adıdır AŞK. Hanginizin yükünün ağır olduğunu tatlı tatlı atışmalarla tespit ettiğiniz zamanların hatıralarıdır AŞK. Yolda giderken,  birisi ile dönerken o birisini de içine katıp, bütün olarak her yerde onu görebildiğin yer’dir. AŞK. Aşk ki, onu önce bir bedende başkasına âşık olurken tadarsın, sonra onun özünde, sana sesleneni duyunca, aşkın ön provası gibi olduğunu asıl o zaman anlarsın. Aşk’ında kaynağının tek bir yerden geldiğini yolda birisi ile yürürken anlarsın.

Yolculuk ki, bir kalp çarpıntısı ve midende ki kelebek uçurması gibi hissettirdiği o duygu için karşındaki kişiye âşık olursun, görmeden duramazsın, sesini duymazsan özlersin,  yanlış kişi mi, doğru kişi mi derken, hayatına alıyorsan, zaten olması gereken kişi olduğunu ancak oradan anlayabilirsin. Nasıl başladığını bilirsin ancak hangi arada, ne zaman, hayatında yer almaya başladığını anlayamazsın. Kararı sanki senden başkası veriyormuş da sen de ona uyuyormuşsun gibi hissedersin, sonra kendinle ve ilişkinle çelişen olaylar yaşamaya başladığın da seni kaynağına çekmeye çalışan bir devinim içerisinde hislerini sorgulayama başlarsın. İşte bunun başlangıcı senin dönüm noktan olup, bizde dedikleri gibi atsan atılmaz, satsan satılmaz halini almaya başlarsın. Kimsenin hisleri öyle söküp atılabilecek bir yerde değildir. İz bırakır, yol bırakır, anı bırakır, vücuduna kimya katar da artık sen o eski sen olamazsın.

 İlişkilerde, tıpkı hayatın ilk adımlarını atmak isteyen bebek gibi emekleye emekleye başlar, mehteran bölüğü gibi iki ileri bir geri yol alırsın. Bize yaşarken iki ileri bir geri gibi gelir de, sonrasın da sana adımlarını attıran o emekleme eylemlerin olduğunu anlarsın. İçindeyken ilerlemiyor sandığın zamanlarda sızlandığın, biraz ileri gittiğin de mutlu olduğun ama asla vazgeçemediğin o hislerle azmederek, yürüyeceğim dersin. Ancak yürüyebileceğini de bilemezsin. Sen emeklersin de belki ayağa kalkabilirsin, belki de kalkamazsın. Belki de bazı ilişkiler doğuştan engellidir. Seni yürütme zahmetine hiç dâhil etmeden, oturup sadece aklın ve kalbinin bağlantısın da diğer yollara ihtiyaç duymadan direkt o kaynağa gitmen için bir bakarsın adım bile atamıyorsundur. İlişkinde birisinin tezahürüne ihtiyaç duymadan, doğrudan kaynakla baş başa kalmışsındır. Derler ya hayatıma birisi girmiyor, ya da günümüzde bazılarına evde kaldı dedikleri şey bu olsa gerek. Bazı kimseler de bunu görebiliyoruz, o dünya yaşamında bile isteye birisini hayatına katmadan, kaynakla baş başa yaşar hayatını, ancak bunu uygun gören de ilahi kaynaktır.  Onlar kaynakla aracı olmadan, aşkı yaşayacak olanlardır. İlahi olanın takdiri böyle olduğu içindir. Bazıları, “Hayatında biri var mı?” diye sorarken, onun cevabının o kişiden değil, ilahi olandan gelecek olduğunu bilmeli, bunun cevabını sorduğumuz kişi biliyormuş gibi soruveririz.

Hayatındaki kişi ile yaşarken yaşamını, rehberlerinden birisidir. Olman gereken hal için, olumsuz yanlarımızın yüzümüze yüzümüze vurulduğu, iyi yanlarımızın onurlandırıldığı ilişki halidir. Bazen, neyi nasıl yapacağını şaşırdığın anlar da cevabı da o kişinin dilinden dökülüverir. Hepimizin ardında duran Hak’tır. Başkası da değildir. Yeşil, mavi, kahverengi, ela gözlerle, kızgın ya da şefkatle bakan gözlerin ardında O vardır. O’nun dershanesinde, eğitimden geçiyoruzdur. Bakana takılıp kaldığımızda bize girdap gelen bu döngü ancak alman gerekeni alıp yoluna devam ettiğinde,  girdaptan çıkar hale gelir. Bazı Evliyalara şöyle denildiği olmuştur. Sen Hanımın ya da Beyin olmasaydı Evliya olamazdın. Bunu duyduğumuzda belki aklımıza gelen ilk şey sabır etmenin ifadesi gibi gelebilir. Ancak Onlar, karşısında ki Hanımının ya da Beyinin kendi aynası olduğu bilincinde olmuşlardır. Senden ne yansırsa, sen onu görebilirsin. Aynaya bakan sensindir, gördüğün de sen. Ayna kirliyse, ne kadar uğraşsan da kendini berrak göremezsin. Her şey kendi dilini, kendi bedenini, kendi sözünü temizlemekle başlar. Gözlükleri kirli olan birisi için istersen gözünün dibine kadar sok, ona bir şeyin temiz halini gösteremezsin. Görmüyor beni dediğinde, senin kendini görmen içindir. Dönüp kendine, neyi ben görmüyorum diye sorman içindir. En basitinden, yaptığın yemekler için eline sağlık bile denilmiyorsa: Sen kendini, özünü bu güzel yemeği yaptığın için onurlandırdın mı? Yapabildiğin için, malzemelerini alabildiğin için Şükredebildin mi diye kendimize sormamız gerekmez mi? Sen yapmışsındır, belki bir saat ayakta kaldın, belki o malzemeleri almak için bir saat yürüdün, belki başında sürekli durup, dibini tutmaması için karıştırdın da karıştırdın. Ancak bir diyemedin kendine “Elime sağlık.” Deseydik belki dışarıdan da onu beklemeyecektik, zaten onurlanmıştın, hem de özünden, içinden konuşan da O’dur. İlmek ilmek kendimizi ördükçe, yeri gelip söküldükçe, gözümüz başkalarının kusurlarını göremez olurdu. O yüzden o Allah’ın dostlarının da işi gücü önce kendilerini törpülemek olmuştur, ta ki onda bir şey kalkmayıp ta kaynakla bir olana kadar.  Biz onlar gibi olamayız belki ancak onların yolu belki bizlere de rehber olur.

Güvenimizin sarsıldığı, aç kaldığımız ya da çok doyup da, sevgiyle birbirimize aç kaldığımız, ilişkilerimizin ritminden çıktığı zamanlar hepsi bizlerin eğitim müfredatından başka bir şey değillerdir ki… Güvenin sarsılıyorsa, asıl güvenmen gerekenin O olduğu içindir. Güvenimizin eksik olduğu içindir. Açlıkla yani yoklukla sınandığımız zamanlar, rızkın gelenden az geldiğine değil de, azlıktayken, ne kadar sevgide çoğaldığımızı, bütünleşebildiğimizi, idare etmenin ortak kararında bütün olabildiğimizi görmemiz içindir. Fakirdir, elinde bir dilim ekmek vardır ve sen o bir dilimden istersin, hemen böler sana verir, neden verir bilir misin çünkü en iyi senin halinden o anlar ve bu paylaşım bir zenginden daha cömert ve daha paylaşımcı yapar. Bu halin artılarını alabilmen içinde elinde az vardır. Bazı ilişkiler bu döngü de imtihan edilir, beraberliğin, bir dilim ekmeğin sıcaklığında bir çatı altında kalmayı, elinde çok olanlardan daha iyi başarırlar.

Yolunda gidiyor sandığın ilişkiler, bir anda ritminden çıkar ve sallar. Belki de yolunda sandığın ancak kendinde dengenden şaştığın eylemlerinin hatırlanması içindir, bunun için ilk gördüğümüz kendimiz değil de hemen yanı başımızdaki kişi oluverir. O giderse sen ritmine kavuşacaksındır. Ancak o gitse de, o ritim seninle kalacaktır. Evlenirsin, o senden taşan sevgiyi paylaşmak dürtüsüyle, çocuk sahibi olmak istersin, olur ve seversin, en iyi şekilde büyütme çabasında olursun. İlişkin birken iki olmuş olur, işte o zaman da, o ilahi tartıdaki durumumuzu yansıtan, evliliklerden çoğalttığımız çocuklarımızdan gelmeye başlar. Çocuklarımızla ilişkimizin nasıl olduğu, ilahi kaynağımızla durumumuzun birebir yansımasıdır. Çünkü çocuklarımız bizim parçamızdır, bizi yansıtan direkt aynalardır.  Çocuğunda eğitemediğin özellikler için de bu böyledir, eğitemediğimiz yanları vardır ve dönüp neyi doğru ya da yanlış yaptığımızı ve neye ne kadar müdahale etmemiz gerektiğinin tartısının cevabını kendimizle olan ilişkiden anlarız.

Herkes Yaradanın tezahürüdür. Başkalarının ardındaki O’dur. Baktığımız kişilere değil de, onda tezahür edenlerden eğitimimizi alırız. Yaşadığımız her ilişki şekli için durum böyledir. Ancak en yakınımız eşimiz, çocuklarımız bizlerin en önden yansıyanlarımızdır. Kendi yuvasında en güzel hizmeti gösteremeyen, dışarıda da hizmeti gösteremez ne yapsa, başarı kaydedemez. Kimseye yaranamıyorum der durur.  Evinin içinde nezaket sahibi olmadıkça, dışarıda nezaket abidesi olsan da ancak bunu sen asıl olmayan yerlerde gösteremediğin için, dışarılarda gösterdiğin nezaket bir yerde sekteye uğrayacaktır. Evinin içinde ki sesleri duyamadıktan sonra, sana dışarıda evrenin sırrını kulakların patlayacak şekilde haykırsalar da senin kulağın olması gereken yerde sağır kalmıştır, duyamazsın. Kalbini sevdiklerine açmadıktan sonra, dışarılar da açsan da günü gelip o kapıyı kapatmasını da bileceklerdir. Kendinin en iyi olma hali  yolunda, dışarıda pek bir şey aramaya ihtiyaç yok, dön içine, kendinden başla, sevgiyi de Aşkı da kendinde hisset ve bütünleş, yaşa ve yaşattır. Aşk paylaşıldıkça güzel, günümüzde anlamı sadece beden sınırlamasında kalsa da Aşkın en güzel tarifi budur. Dışarı bakan gözlere değil, içeri bakan gözlere ihtiyacımız vardır. Bana aşkın tarifini kendi kabımca,  yaptıran Yaradanıma ve vesile kıldığı eşime sonsuz teşekkürlerimle.

1 comment
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

İçtenlik Dehanın Kaynağıdır

 Benim içtenliğim karşımdaki insana göre değişmiyor. Anlayışlı ve hoşgörülü olmak sizin tüm kaprislerinizi ve haksızlıklarınızı görmezden gelmek anlamına da gelmiyor, gayet de güzel görünüyor ve anlaşılıyorsunuz. Aramızdaki en büyük fark…
Görüntüle

BAZI BİLDİRİMLER GÖZARDI EDİLMEMELİ

19.yüzyılın büyük İngiliz bilim insanı Michael FARADAY kendi dünyasında fakirlik içinde geçen gençliği dolayısıyla matematik alanında cahildi.  Bu nedenle defteri denklemlerle değil, fizikteki kuvvet çizgilerinin elle çizilmiş resimleriyle doluydu. Matematik…
Görüntüle

YOLCULUK

Bana öğretselerdi, kendim olmayı, yolculuğun en değerlisinin kendine yolculuk olduğunu bilselerdi belki de bu yolculuk başka olacaktı… Başkalarına göre nasıl göründüğüm öğretildi, nerede konuşmam gerektiği ve nerede susmam gerektiği… Kahkalarımın,…
Görüntüle

MIKNATIS

Bir mıknatıs gibi, insanlar birbirlerine yaralarından çekilirlerdi. Bazıları, yaralıymış gibi sana çekilirdi, tüm gizlilikler, zaaflar, yaralar öğrenilmeye çalışılırdı. Gün gelip sana karşı kullanılması için “bak seni yarandan vururum demek için…”…
Görüntüle

SONBAHARA UYANMAK

İçinde bastırdığın seslerin, dışarıdan sana dönmeye başlayan kelimelerin gibi, İçinde bastırdığın, ertelediklerin ve zaman verdiklerinin, dışarıdan sana dönmeye başlayan suretleri gibi, Kapıyı tıkladılar duymadın, zorladılar açmadın, Baktılar bu duymamazlık hayra…
Görüntüle