AN’DA KAL…

Bizdeki bu dünyaya geliş amacımızı açığa çıkaracak, köklerimizden yeniden doğmamızı sağlayacak, bize seslenilen, bizimle oradan iletişim kurulup konuşulan bir yer var, burası tam da içimizde;  evet orası kalbimizdir. O kadar hassastır ki kırıldı diyebildiğimiz, adına şarkılar, şiirler yazdıran yerdir kalbimiz. “Kalbim kırıldı söylemini ne çok kullanırız değil mi?” İçerlediğimizde, üzüldüğümüzde, ifade edilişinde bile zarafet yatan, ağrısını çektiğimiz, başkasına kaptırdığımız yer kalbimizdir. Beynim kırıldı, ya da beynim üzüldü der miyiz, ya da beynimi başkasına kaptırdım?

Aslında ne kadar özenle bakar ve temiz tutarsan, rehberin olur senin, korku anların da, panik anlarında verir sinyalini, huzursuz olduğun anlarında, aslında o ortamda kalmaman gerektiğinde, uzaklaşman gerektiğini,  içim daraldı diye söylettiren yerdir. Âşık olduğun da, kelebekler uçuşuyor dedirten, kelebekleri miden de hissettiren yerdir kalbin. Başkasının heyecanını, üzüntüsünü, içselleştirdiğin yerdir. Sana iyi gelmeyecek, ya da hayrı dokunmayacak kişiler için, içim pek ısınmadı dediğin yerdir. Karşındakinin yüzünden tarama yaptırıp, iyi misin diye hal hatır sorduran, uzaklarda da olsa gönül bağını kurmuş olduğun eşin, arkadaşın, sevgilin, çocuğun, annen ya da baban için telefon açtırtan, iyi olduklarının samimiyetini hissettiğinde, ‘oh kalbime su serpildi’ dediğin yer değil midir? İşte bizim kökümüzde burası, asla bizi terk etmeyecek, güneşini tekrar tekrar gösterecek yer kalbimizdir.

Konuşan bir beynin de var elbette, ama onun görevi başka. Önceden beynimizin bir bütün halinde kafatasımızın içerisin de top halinde durduğunu düşünürdüm. Ancak gördüm ki hiç de öyle değil, evet elipsi şeklinde, ancak bir bütün halinde değil, iki tarafa ayrılmış iki ayrı parçadan oluşan, sanki özenle ikiye ayrılmış halde, açılıp, kapanabilen.  Sağ yarım küre ve sol yarım küre halinde iki parçadan oluşuyor her iki yarım küre korteksi birbirinden ayrı. Bu iki parçayı birbirine bağlayan, beynin iki yarım küresi arasındaki iletişimi sağlayan corpus callosum adı verilen bir bağ ile bağlanıyor.

Sağ yarım küre, tıpkı bir paralel işlemci gibi çalışırken, sol küremiz ise seri işlemciye benzer. İkisi de farklı karakteristik özelliklere sahiptir ve farklı şeyleri önemser. Sağ taraf resimlerle okuyan ve düşünen bir yapıya sahiptir. An’dadır, tam da şu anda, son zamanlar da dilimize dolanan AN’ da kal mesajını verir. Orada birlik ve bütünlük vardır, o tarafa geçtiğiniz de kendinizi diğer tüm canlılardan ayırt etmezsiniz, birliğin, beraberliğin mesajını verir, bizler tüm canlılar enerji ağları ile birbirine bağlı varlıklar olduğumuz için, çalışan sağ beyin her durum da bütünün savunucusudur.

Sol yarım küre, doğrusal ve matematiksel düşünür. Sürekli konuşan ve konuşarak öğrenendir.  Geçmişten aldığı verilerle, geleceğe doğru bir olasılık bulur ve onu yaşamına yansıtır. Hesaplar sürekli, sabah alarmını kur, eve gelirken ekmek al, başını yastığa koyduğunda bile susmayan, ertesi gün kafan da yapacağın işleri sıralattıran, ezberlediğimiz cep numaralarımız, kodladığımız alışkanlıklarımız, arabayı kullanabilmemiz, çamaşır makineni çalıştırmayı unutma diye konuşan ve yapman gerekenleri hesaplayarak sunan bir işlemcidir.

Sol beyini dinlediğiniz de, sadece ben varım der.  Ben, benim der durur, onu dinlediğiniz de bütünü düşünmez, sadece benliğiniz için kullanılması gereken tüm bilgileri, alır süzer, hesaplar ve önünüze sunar.  Hatta sağ ve sol yarım küre korteksinin birlikte daha güzel çalışabilmesi için piyano çalmayı önerirler ve bazı araştırmalar göstermiştir ki piyano kullanan insanlar beyninin her iki tarafını da dengeli şekil de kullanabilenlerdir. Jill Bolte Taylor, beyin araştırması olarak yetişen bir bilim insanıdır. Harvard Psikiyatri Bölümünde, Dr. Francine Benes’ in laboratuarın da araştırmalar yapmıştır. Kendi başına gelen bir hastalıktan ötürü, sol küre korteksinin çalışmamasından dolayı, sağ beyinle kaldığında, mucizevî şekilde, kendi tabiriyle Nirvanayı yaşadığını, sevgiyi, sonuna kadar hissettiğini ve bazı insanların neden özellikle sağ beynini kullanarak buralara geldiklerini ve gördükleri karşısında çok duygulanır.

Bizler çok güzel, mükemmel varlıklarız, bir olduğumuzu ve bütün olduğumuzu, sevgiyi, merhameti hissederek yaşadığımız da bütün dünyaya sevgi ve barışı yayabilir ve sevgi dolu bir dünya oluşturabiliriz. Sadece içimize dönerek, kalbimizi temizleyerek vermesi gereken komutları tüm bedenine salgıladıktan sonra o senin rehberin olur, çünkü seninle oradan konuşan YARADANIN’dır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You May Also Like

KENDİNE BAK…

Herkes, “Ne der?”değil,“Ben ne derim? “olmalıydı. İçinde sindirmediklerinle başladığın gün, kimler seninle birlikte nasiplenecekti bu sindirilememişlikten, kendine vermediğin o değeri sana kim verecekti, kendine duymadığın öz saygıyı kim sen vermezken…
Görüntüle

DÖL YATAĞI

Saydam saydam süzüldüğünde gözyaşları, içinde kopan fırtınaları dinmeyecek durmayacak gibi hissettiğinde, o ana geldiğinde, işte o an, bilemezdi hep safsaladıkları “AN” dedikleri şey bu olsa gerekti. İçinden çıkılamaz bir hal…
Görüntüle

BİRİKTİRDİKLERİNDEN KURTUL…

Dünyanın aldığı hal sanki sancı çeken kadının doğumunu beklemek gibiydi. Yaşam sevinci nasıl bir şeydi ve hangi anlarda açığa çıkmaktaydı, acele etmeden sakince dilinin ucuna geleni heceledi. Din-gin-lik halinde diye…
Görüntüle

SENİN GİBİ…

Hayat bir ağacın dalında asılı yaprak gibidir. Düşleyin yaprağın yaşamını pırıl pırıl, yeşilin en güzel tonunu taşıyıp parlarken, baharın en güzel zamanlarını yaşarken, bol güneşi damarlarına kadar çekerken, etrafında uçuşan…
Görüntüle

EDEP

Dünya kazan ben kepçe ararım gündüz gece… Bu söz diline dolandı. Neden dolandığını da biliyordu çünkü kendi ışığını arıyordu, parlamayı varoluşunu bulmayı ve o huzura kavuşmayı. O huzur ki anlatanların…
Görüntüle

GECE GÜNDÜZ

Gökyüzünden doğan nidalar, uçsuz bucaksız bizi kucaklayan kocaman gökyüzü, günümüzü ayrı, gecemizi ayrı aydınlatan Güneş ve ay. Güneş tüm ihtişamıyla yavaş, yavaş doğar ve ışıklar içinde yaşamımıza parlar, batma vakti…
Görüntüle